19 Şubat 2011 Cumartesi

Uyanın!

Siyonizm ve Sosyalizm, zihniyetleri bakımından birbirinden çok farklı ve zıt birer ideolojidir. Siyonizm, Sosyalizm’in aksine bir ırkın başka bir ırktan daha üstün niteliklere sahip olduğunu ispatlama derdinde olan bir ideolojidir. Yahudi ırkının…
Sosyalizm ise Siyonizm’in aksine hiçbir ırkın başka bir ırktan üstün olduğunu kesinlikle kabul etmemekle birlikte sınıf kavramını da ortadan kaldırıp, insanlara sınıflarına göre değil niteliklerine göre değer biçmiş bir ideolojidir. Yani Yahudi ırkı’nın da hiçbir ırktan üstün olmadığını anlatmaya çalışan bir ideolojidir bir yöne.
Yazıya başladığımdan beri Siyonizm ve Sosyalizm’in birbirine olan karşıtlığına dikkat çekmeye çalışıyorum. Biri ırkçıdır diğeri anti ırkçıdır…
Geçenlerde Vikipedi de Karl Marx’ın yardımcısı Friedrich Engels’ in hayatını okuyordum. Çeşitli çevrelerin Engels’e hayranlığı başlığında ilgimi çeken bir mektup vardı:

“Siyonizmin meşhur önderi Theodor Herzl Friedrich Engels e bir telgraf çekerek ideolojisine ve şahsına övgüler yağdırmıştır: Felsefi görüşünüz hiç kuşkusuz Tanrı ile pazarlık değildir.Değerli şahsınıza ve yüce fikirlerinize ihtiyacımız var.Her zaman maddi desteği vermek için hazırım.Sizin gibi üstün bir insana yardımda bulunmak Tanrı'nın İsrailini memnun edecektir.”
(http://tr.wikipedia.org/wiki/Friedrich_Engels)

Yukarıdaki kaynakta bahsettiğim mektup, bu iki farklı ideolojinin önemli temsilcilerinin arasındaki ilişkiyi gösteriyor kanımca. Oysa yıllardır ırkçı ve anti ırkçı ideolojiler birbiriyle çatışmışlardır. Şimdi bu mektuptaki dostluk mesajları da neyin nesi?
İnsanın aklına acaba insanlar bu ideolojiler uğrunda çatışırken, bir çok şeyden fedakarlık ederken hatta yüz binlerce insanın canına mal olurken birileri bu kargaşadan rant elde etmeye mi çalışıyordu gibi şeyler takılmıyor değil.

Theodor Herzl ve Friedrich Engels ideolojileri bakımından birbirlerine düşman olmaları gerekiyor…
Mektuba baktığımızda hiçte öyle görünmüyor ama. Hatta Theodor Herzl’in şu cümlesine dikkat çekmek istiyorum: “Sizin gibi üstün bir insana yardımda bulunmak Tanrı'nın İsrailini memnun edecektir” Theodor Herzl ırkçı bir insandır. Yahudi ırkçısıdır… Üstün niteliklere sahip olduğunu söylediği kişinin de bir Yahudi olması gerekmez mi? Öyledir elbet…
Eğer Friedrich Engel, Siyonist Theodor Herzl ile dostsa ve bir yahudiyse, ki mektupta yazılanlar bunu gösteriyor. Neden Friedrich Engels bir Sosyalistti?

Şimdi yıllardır bu ideolojilerin amaçları doğrultusunda ölen insanlar kandırılıp birilerinin bu ideolojik kavgalardan rant elde etmesine istemeden yardımcı mı oldu, yoksa bu mektupta yazılanlar sadece laftan ibaret olup diplomatik bir dil kullanıp rakibi alt etmeye çalışma oyunlarından biri miydi? Burası yorumlama biçimine göre kişiden kişiye değişebilecek bir konudur.

Her şeyden önce dönüp geçmişe bir göz attığımızda Yahudilerin dünyaya ne kadar zarar verdiklerini göreceğiz. Rothschild ailesinin Yahudi kökenli olduğunu ve Amerika’yı satın aldığını biliyoruz. Afrika Sömürgeciliğinin başrolünü oynayan insanlardır. Afrika’nın zenginliklerini sömürerek güçlerine güç katmış bir ailedir. Ve bugün dünyadaki bütün borsalar onların lehine dönmektedir. Kısaca parayı yönetenlerin en başında gelir Rothschild ailesi…

Karl Marx, Yahudi kökenli İngiliz bir ailenin çocuğudur. Rothschild aileside Yahudi kökenli bir İngiliz ailesidir. Durum böyle olunca Karl Marx ve Rothschild ailesinin arasındaki ilişkiyi araştırmak geliyor insanın içinden.
Rothschildler, Siyosizm’in güven kaynağıdır. Amaca ulaşmak için her şeyi finanse eder. Benim kanılarım ise dünyadaki ırkçı ve anti ırkçı ideolojileri oluşturup insanların kavgasından rant elde etmeye çalışması yönündedir. Yani Komünizm olsun Sosyalizm olsun insanlara mutluluk vaadeden diğer ideolojilerde ve bu ideolojilerin fikir babaları da Rothschild’in emri altında bulunan kişiler ve oluşumlardır…
Her şey bir yalandan ibaret aslında…
Önce bir sorun yaratılıyor, sonra bu soruna çözüm bulunuyor bu çözümler genelde kanlı oluyor. Ve sonucuda kanlı bitiyor. Yap-boz oyunu gibi sürekli yenileniyor. Bir döngü içerisinde bütün dünyanın hayatıyla oynanıyor. Hala anlayamamış olduğum bir konu var ki; Nasıl oluyor da kimse bunların farkına varamayıp bir DUR! Demiyor?

2 Şubat 2011 Çarşamba

Büyük Afrika Devrimi


Afrika’da hızla yayılan halk isyanları dur durak bilmiyor. Tunus’la başlayan isyan Mısır’da kanlı devam ediyor. Birçok insanın öldüğü isyanlarda halkların tek parolası: “DEMOKRASİ”…
Yıl 2011… Artık kralların ve diktatörlerin kan emiciliklerine tahammülün kalmadığı yıllardayız. İnsanlar siyasi, kültürel ve ekonomik değişim ve gelişimler sonucu gözlerini açmayı başardı. Demokrasi dünya insanın refahını ve huzurunu sağlayabilecek tek unsurdur günümüzde. Ama Zeynel Abidin Bin Ali gibi, Hüsnü Mübarek gibi muhalefeti engelleyen, yönetimi tekelinde bulunduran ve görevini kendi çıkarları doğrultusunda kullanan insanlar elli yıl bile geçse bir gün muhakkak halkın sabrını taşırabiliyor. Virüs gibi yayılan isyan hastalıkları sıradaki devletleri bekliyor. Paçası tutuşanlar reform sözü veriyor, bir dahaki seçimlere katılmayacağını söylüyor. Bunlar demokrasi adına güzel gelişme açıkçası. Yıllarca halkların kanını emen vampirlerin devrimler karşısında ne yapacaklarını bilememesi beni çok eğlendiriyor.
Suriye devlet başkanı Beşar Esad, halka reform sözü verdi. Bunun anlamı çok açık. “Siz oturun oturduğunuz yerde ben size bir güzellik düşüneceğim. Aldanmayın o isyancılara.”
Yemen devlet başkanı Ali Abdullah Salih ise 2013 yılında yapılacak seçimlere katılmayacağını açıkladı. Bunun anlamı da basittir: “Aman durun yakıp yıkmayın ortalığı ben zaten yakında yolcuyum.”
Şu an Afrika’dan Ortadoğu’ya sıçramaya başlayan halk isyanı Ürdün’ü tehdit etmekte. Yani devrimin en yakın adayı Ürdün.
Hayat pahalılığı nedeniyle halkın ufacık bir gösterisi sonuç verdi ve Kral Abdullah Samir Rifai hükümetini fesh etti. Kral Abdullah’ın bu hareketinin açıklaması da çok basittir: “Tamam Samir’i gönderiyorum ama aman benim koltuğumu ellemeyin.”
Lakin Ürdün’ün de refaha kavuşması için ABD yalakası Abdullah’ın da gitmesi gerektiği aşikardır.
Mısır İsyanından sonra Hüsnü Mübarek’in düşmesi, Beşar Esad’ın isyanlardan korkması ve Tunus’un düşen devlet başkanı Zeynel Abidin’e kucak açan Suudi kralı Abdullah’ın Arap Dünyasındaki otoritesinin sarsılmasından sonra, bu kaos ortamından faydalanıp Arap Dünyasında yeni otoriteyi kurma çabasına giren Ürdün Kralı Abdullah hayatının hatasını yapıyor. Çünkü Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da ki Arap ülkelerinin geleceğini Amerika ve İsrail tayin ediyor.
Durum böyle iken, Ürdün Kralı’nın Amerika yalakalığı yapıp otoriteyi kurmak istemesi kamuoyunda hiç hoş karşılanmaz. Siyasi olarak amacına ulaşabilir belki ama bu isyanın Ürdün’e sıçramasına en büyük sebep olur. Bunun farkında olan Kral Abdullah bu küçük gösteriye karşı hükümetin istifasını istemesi, ABD ile yakınlaşma sonucu çıkabilecek isyanı önlemek amacı taşıyabilir.

Gelelim Demokrasi meselesine…
2011 yılına ulaştığımızda yukarıda örnek verdiğim gibi Ürdün Kralı ve benzeri kişilerin artık halkı kandırması söz konusu değil. Maymun gözünü bu yıl açtı. Arap halkı diktatörlere ve krallara taviz vermiyor. Ve bu zamana kadar her istediğini yapan kan emiciler artık koltuğunu Demokrasi’ye bırakmak zorunda…