22 Mayıs 2010 Cumartesi

AZINLIK

Senelerdir bir cehaletin peşine takıldık gidiyoruz...
Henüz "azınlık" kelimesinin tam olarak kavranamamasından mıdır yoksa hakikaten kendi içimizde bölündük mü bilmiyorum ama doğu kültürünü yaşayan insanlarımız, (Kürtler) azınlık diye nitelendiriliyorlar. Oysa azınlık kelimesinin sözlük anlamına şöyle bir göz attığımızda;
"Bir devlette yetişmiş, ancak nüfusu ayrı bir ırk, dil ya da dinden oluşan gruplar"
olduğunu göreceğiz. Biz hiç bir zaman birbirimizden ayrı bir dil, din, ırk, millet olmadık ki. Neyin nesi şimdi bu doğulu vatandaşlarımıza azınlık demek. Buna rağmen doğu kültürüyle yetişmiş vatandaşlarımızı azınlık olarak görüyoruz. Biliyoruz ki kültür, bölgeden bölgeye değişkenlik gösteren bir kavramdır. İç Anadolu halkının kültürü ayrıdır, Karadeniz halkının kültürü ayrıdır, Akdeniz halkının kültürü ayrıdır. Yani kültürler farklıdır...

Türkler Orta Asya'dan beri birçok milleti egemenlikleri altına almıştır doğru. En son Osmanlı zamanında isyan eden tüm azınlıklar özgürlüklerine kavuşmuş ve kendi devletlerini kurmuşlardır. Bu gün Türkiye Cumhuriyeti devletinde ise hiç bir millet Türklerin egemenliği altında değildir. Yani şu an Türkiye'de azınlık yok!
Son zamanlarda televizyona çıkan entelektüeller "Türk, Kürt, Laz, Çerkez kardeştir" diye sürekli tekrarlıyorlar. Ne güzel söylüyorlar.
Kürtlere azınlık demek, bölücü zihniyeti kabul etmek demektir.
Kürtlere azınlık demek, Türkiye'yi bölmek demektir.
Kürtlere azınlık demek, durduk yere başlayan bu iç savaşı körüklemek demektir.

Bu cehaletin sebebi; bizi kendi içimizde bölmeye çalışanların oyunlarıdır.
Kimse sanmasın ki, bizim iyi niyetli insanımızın düşüncelerini depolitize edip, halkın kanına vermek istedikleri düşünceyi aşıladıklarını ve kurulmuş bir oyuncak gibi bu temiz insanları oynattıklarını kimse görmüyor, anlamıyor...
Gayet iyi görüyorum, gayet iyi görüyoruz.
Gayet iyi anlıyorum, gayet iyi anlıyoruz.
Tabi ki Türk siyasetinin içinde bulunan bu şeref yoksunu statükocuların, statükonun arkasına saklanıp, kendilerini garantiye aldıklarını da görüyoruz, anlıyoruz...

Fakat bunların haricinde halkımıza aşılanmaya çalışan bir zehir daha var ki; etkisi tüm millete ulaşmak üzere.
PKK = KÜRT
Zehirin formülü budur. Önce vatana millete zarar veren bir terör örgütü çıkarılıyor meydana. Sonra bütün öfke bu terör örgütünde toplatılıyor. Daha sonra ise bu örgüt Kürtler için var denilerek, örgüte biriktirilen öfke Kürtlere aktarılıyor...
Tabiî ki de durup dururken bir millet kendi içinde bölünemezdi. Önce bir sebep gerekirdi. İşte sebep bu. Basit ama etkili. Lâkin anlaşılamaz değil...
İşte burada düştünüz. Mars ettim sizi. Eğer bu oyunu anladıysam engel olmaya çalışmak zor değil. Zor olan engel olmaya çalışırken başarılı olabilmek...

Eğer milletin üzerinde oynanan bu kirli oyunu anladıysak, bu oyundaki rakiplerimizi de anlamışız demektir. Şimdi bize sadece biraz sevgi, biraz inanç, biraz da akıl lazım...
Ancak bu şekilde kenetlenirse millet, bölücü zihniyeti ortadan kaldırmak işten bile değildir...

1 Mayıs 2010 Cumartesi

ÜTOPYA CUMHURİYETİ

Türkiye'de yıllardır devam eden bir psikolojik bölünme söz konusu.
"Sağ-Sol"
Kapitalist burjuva düzenine ve birkaç asalağın başlattığı Emperyalizm akımına karşı sıkı bir mücadele veren Komünizm var ortada. Her zaman Kapitalizm'e ve Emperyalizm'e boyun eğmeyen, baş kaldıran asi liderleri takdir etmişimdir. Hugo Chavez, Fidel Castro, Che Ernesto Guevera gibi liderler her zaman takdirimi kazanmıştır mesela...
Fakat direnişlerinde koydukları ortak amaçları Komünizmdir ki, burada hepsi hata yapmışlardır. Çünkü Kapitalizm'e ve Emperyalizm'e kafa tutacaksan, yolun sonunda ki amaç bir ütopya olmamalı, realist hedefler konulmalıdır...
Karl Marks, Komünizm düşüncesini ortaya koyduğunda, dünyada büyük bir çalkantı yaşanmıştı. İşçi sınıfının sempatisini kazanmıştı. Ve 1917'de SSCB kurularak Komünist rejim uygulanmaya başlanmıştı. Sanıldığı gibi mutlu bir hayat sunmadı insanlara. Eşitliğin adalet olmadığı anlaşıldı. Eşitliğe rağmen haksızlıkların yaşandığı anlaşıldı. Ancak 70 yıl ayakta kalabildi.
Atatürk, Komünizm'in çıkış yolu olmadığını biliyordu ve sınıf kavramını yok saydığı için her hangi bir sınıf mücadelesine de gerek duymuyordu o yüzden Devletçilik politikasını geliştirdi.
Komünizm'den medet uman ülkeler teker teker Atatürk'ün Devletçilik politikasını uygulamaya başladılar.
Karma Ekonomik Sistem'in en doğru karar olduğunu anlamakta zorluk çekmedi dünya ülkeleri...
Ve günümüzde dünyanın her yerinde ekonomide bu politika uygulanmaktadır. Fakat ülkemizde nedense Devletçilik ilkesinin doğduğu yer olmasına rağmen hala Komünizm'i kurtuluş yolu ilan edenler var. Sokaklarda duvarlarda "Tek yol devrim, Yaşasın Komünizm" gibi yazılara rastlayabilirsiniz. Dünya kurtuluşu bu sistemde bulmuşken nedir bu körlüğün sebebi?!
Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan oysa ne güzel insanlardı. Devrimci pırıl pırıl gençlerdi. Fakat inandıkları ütopyalar, onları ölüme kadar sürükledi...
Atatürk ilkelerinin hepsi bilime dayalıdır. Gerçekçidir. Uygulanması sağlıklıdır. Ütopya değildir. Hayal kurmak güzeldir fakat hayalperestlik kötüdür.
Tabiki de herkesin eşit haklara sahip olduğu bir dünya en güzel dünyadır...
Tabiki de belli bir kesimin sürekli ezildiği, belli bir kesimin ise sürekli güçlendiği bir dünyayı kimse istemez.
Tabi ki hakların özgürlüklerin kısıtlanmadığı bir dünya en güzel dünyadır.
Karl Marks dünyanın başına iş açmıştır Komünizm'le. Yüz binlerce insan hayatını kaybetmiştir bir kere...
Birçok iç savaşa yol açmıştır...
Devrimcilik güzeldir, yenilikler güzeldir. Elbette ki tek yol devrimdir ama insanların ölmediği bir devrim güzeldir...
Ütopik hayaller uğruna Denizlerin, Yusufların, Hüseyinlerin hayatlarını kaybettiği kanlı bir devrim güzel değildir, çirkindir. İnsan öldüren devrim çirkindir! Devrim insanlara güzel yaşam sunmak için vardır.
Günümüzde hala Komünizm'in yankıları devam etmekte. Buna paralel olarak ülkemizdeki psikolojik bölünmede devam etmekte...
1970'li yıllardaki kadar olmasa da hala devam etmektedir. En azından halk sağcı-solcu kavgalarıyla birbirlerini taşlamıyor. Sadece siyasiler arasındaki gerginlik devam ediyor.
Sağ-Sol çatışmalarının yatıştığını anlayanlar ise yeni bir bölünme sebebi ortaya koyarak ateşi körüklemeye çalışıyor.
"Türk-Kürt"
Tıpkı Komünizm'de ki gibi hak ve özgürlük sloganlarıyla yeni bir psikolojik bölünme başlatılmaya çalışılıyor ki kısmen başarılı oldular. Çünkü Türk-Kürt kardeştir diyen Türkleri de görüyoruz, Kürtleri de...

Sonuç olarak:
"Sağ-Sol" ve "Türk-Kürt" kavgalarının kaynağına baktığımızda karşımıza çıkan sebep: Hak ve özgürlük mücadelesidir. Bunun da temelinde "Demokrasi" vardır. Böylece Türkiye'yi bölmeye çalışanların Demokrasi'yi en önemli silah olarak kullandıkları apaçık ortadadır.
O zaman bu silahı bölücülerin ellerine vermemek için Demokrasi'yi iyi korumamız lazım ki, kimse çıkıp haklarımız, özgürlüklerimiz diye savunma mücadelesinde bulunmaya mecbur bırakılmasın. Yani "Komünizm" diye bağırarak boşuna ölmektense "Demokratik bir ülke istiyoruz" çığlıklarıyla yola devam etmek en güzelidir. Atatürk ilkelerinin hepsinin temelinde Demokrasi yattığına göre, "TEK YOL DEVRİM, YAŞASIN DEMOKRASİ"...

Ali EREZ

7 Mart 2010 Pazar

Ölü Adamın Kaçışı

3 Şubat 2010 Çarşamba