29 Ekim 2009 Perşembe

İDEOLOJİ

Yıllar yılı Dünya huzurlu bir hayattan mahrum kaldı. Savaşlar çıktı, insanlar öldü. Ve her zaman bir bahanesi bulundu. Yok nükleer santrallerin tehlike arz etmesi, yok azınlıkların özgürlüklerinin kısıtlanması, dışlanması hatta işkencelere maruz bırakılması gibi bir sürü saçma ve inandırıcı olmayan hatta asılsızlığını bağıra bağıra söyleyen nedenlerden dolayı savaşlar çıktı.
Peki, nedir asıl mesele? Nedir bu savaşlara neden olan hadiseler?
Cevabı çok basittir Oturup şöyle bir on dakikayı ayırıp düşünmek insanı doğru cevaba götürecektir. "ideoloji".
Evet, ideolojidir bütün bunlara neden olan. Dünyanın üzerine karabasan gibi çöken ve bir daha bırakmayan şey ideolojidir.

Bu gün Türkiye'de sağ-sol diye bir psikolojik bölünme vardır. Bunlar komünizmin ve faşizmin ürünleridir. Görünürde bu iki ideoloji birbirlerine tamamen zıttır hatta düşmandır bile değil mi?
Hayır, gerçek böyle değil. Aksine bu iki ideoloji kardeştir. Aynı amaç uğruna var olmuşlardır. Nedir bu amaç? Bu amaç; Dünyayı birbirine düşürüp birilerinin bu karmaşıklıktan rant sağlayabilmesi.
Hımmm şimdi yeni yeni sorular akla takılmaya başladı değil mi? 1) Nedir bu rant? 2) Kim bu rant peşinde koşanlar?

Hemen cevaplayalım:
1800 lü yılların sonunda Theodore Herzl isimli bir Yahudi gazeteci İsviçre'nin Basel'inde Yahudi Teşkilatıyla birlikte İsrail devletinin temellerini atmıştır. Sonra türlü oyunlarıyla bir şekilde devlet kurulmuştur. İşte her şey 1948 İsrail'in kuruluşundan sonra cereyan etmiştir. Paranın konuştuğu bu çirkin dünyada Yahudi ve İsrail egemenliği başlamıştır. Çeşitli ideolojiler baş göstermiş, dünya birbirine düşmüş, dost ülkeler düşman olmuştur.
Yahudi düşmanı Adolph Hitler faşizmin babasıdır. Böyle olmasına rağmen Yahudilerin faşist emelleri onlarca yıldır devam eder. Kendilerini "üstün ırk" olarak tanımlarlar. Zaten Adolph Hitler'in de Yahudi katliamının asıl nedeni budur. "Alman ırkından başka üstün ırk yoktur. Yahudilerde kimmiş!?" Düşüncesiyle katliamı gerçekleştirmiştir fakat bunu günümüzde düşünebilen pek az kişi vardır. Sonuç olarak şu an Faşizm Yahudilerin ellerinin altındadır.

Ve Komünizm! Bu ideoloji bir Yahudi olan Karl Marx’ın eseridir. Yukarıda bahsettiğim adam Theodore Herzl ile Karl Marx arasındaki iyi ilişkileri hatta dostluğu birkaç makale okuyup öğrenebilirsiniz.
Şimdi bu birbirine düşman iki ideoloji komünizm ve faşizm’in ortak noktalarını gördük. "Yahudi babaları."
Sonuç olarak, Yukarıdaki aklımıza takılan sorulara cevap olarak daha doğrusu:
1)Dünya Yahudilerin tekelinde olması. bu nedir bu rant sorusunun cevabıdır.
2)İsrail ve zengin aileleri(Rothschild ailesi de örnek verilebilir.)ya da Yahudi teşkilatları. Buda kim bu rant peşinde koşanlar sorusuna cevaptır.

Yalnız durumu Türkiye üzerinden değerlendirirsek:
Üç karşıt görüşlü lider Recep Tayyip Erdoğan, Deniz Baykal ve Devlet Bahçeli...
İki farklı ideolojinin Türk esirleride diyebiliriz artık.
Bu liderler sürekli birbirlerine ağır ithamlarda bulunurlar, yanlış yönde olduklarını söylerler. Sürekli kendi ideolojilerini savunurlar. Ama ne hikmetse bir araya geldiklerinde kardeş kardeşe sohbet ederler, gülerler eğlenirler falan dikkatinizi çektiyse. Bu durumda bu yazımdan sonra aklınıza bir şeyler takılmasına neden olmuyor mu?
Hem farklı ideolojilerin savunucuları...
Bu ideolojiler Yahudi kökenli...
Ve birbirleriyle yeri geldiğinde sıcakkanlı dostlar...
Acaba bu üç lider de Yahudi destekli kimseler mi?
Değil mi aklınıza takılan soru bu...
Ama kimse bu sorunun cevabını verecek kadar kendinden emin değildir.

26 Temmuz 2009 Pazar

Bu yazı sadece beni anlatır

Garip bir yaratıktır insanoğlu...
Ne istediğini bilmez ve bilmeden her zaman daha fazlasını ister.Neden yaşadığını bilmez bilmeden yaşamaya devam eder kimisi,kimisi de öğrenmeye çalışır neden yaşadığını kör umutlarla.Her zaman mutsuzdur hiç bir zaman içinden "neden" demeden yapamaz.Zengindir belki hayatı kurtulur ama açtır o hala her zaman daha fazlasını ister çünkü,daha fazla zenginlik.Huzurludur belki ama o hala rahatsızdır çünkü daha fazlasını ister her zaman.Daha fazla huzur.Seviliyordur belki birçok kişi tarafından yada bir kişi tarafından birçok hislerle.Ama daha fazlasını ister her zaman daha fazla sevgi.
Ve ben şimdi bir ikindi vakti tek başıma olmak istediğim yerde olmak istediğim duygular içerisinde ve olmak istediğim kadar yalnızken...
Hala daha fazlasını isteme durumundayım nankörce...
Yoksa hayat mıdır bize az gelen,yada çok mu fazla hayatın bize sunduğu imkanlar?
Bitmesin isteriz en güzel anlardan biri olan arkadaşlarla mangal partilerini...
Bitmesin isteriz takımımızın üç sıfır önde götürdüğü en keyifli futbol maçını...
Bitmesin isteriz bir manzaraya karşı çay keyfi yapmayı...
Ama hiç düşünmeyiz hayat bile bir gün son bulurken en güzel anların bile bitmesinin gayet normal olduğunu...
Ve hiç düşünmeyiz bu anların ölümsüz olduğunda hiç bir güzelliğinin kalmayacağını.
Oysa gerçek şudur ki;Sonu olan her şey güzeldir.
Bu hayatta en çok istenilen şeydir ölümsüz olmak dünyaya kazık çakmak fakat hiç düşünülmez "nereye kadar ulan nereye kadar yaşasam nolur binlerce yıl" diye.
Bazen hayat fazla gelir artık yaşamış olduğumuz sıkıntılar taşınamaz bir yük haline gelmiştir ki bizi intihara kadar sürükler.Ama yine düşünülmez ölüm de yani "son"da zamanında yaşanılmalı ki güzel olsun.
Hayat güzel anılarla olduğu kadar kötü anılarla da güzeldir.Hayatın tadı güzel anılar olduğu kadar tuzu da kötü anılardır.Yaşanan her tecrübenin insana yeni şeyler kazandıracağı ve bu kazanılanan şeylerin insan için en iyisi olduğu düşünülmez hiç bir zaman...

30 Haziran 2009 Salı

Ömrünün Son Günü Ne Yapardın?

Senelerdir ,"ıssız bir adaya düşsen yanına alacağın üç şey"saçmalıklarından biri daha olan "ömrünün son günü ne yapardın?"dilimize pelesenk olmuş anketi nedense düşünmek istedim. Dedim:"hakkaten ulen acaba ne yapardım?"Diye düşündüm düşündükçe ilginç şeyler tespit ettim kendimde...
Mesela yarınki İngilizce sınavına girmezdim ama okula giderdim sınav gözetmenlerine bir tokat atıp kaçardım çünkü her zaman yapmak istediğim şeydir.Bir diğeri ise Öğrenciler okula geldiklerinde sıra olurlar ve sonrasında öğretmenlerin kendilerinden oluşturduğu koridordan içeri doğru girilir.Fakat nedense 20-30 kişilik öğretmen topluluğunun oluşturduğu o koridordan geçerken öğretmenlerin birine her zaman bir Türk şakası olan;Elin şaka yapılacak kişinin olmadık yerlerine doğru anî bir hareketle tutacakmış gibi yaklaştırılıp dudaktan:"cuuyycuyypp"şeklinde ses çıkartılarak bu iğrenç şakaya maruz kalan kişinin panik olmasını sağlamak.İşte bu kötü şakayı her zaman o öğretmenlerin oluşturduğu etten koridordan geçerken birine yapmayı çok istemişimdir.Hatta birkaç defa kendimi zor engellemişimdir.Ama bu sefer engellemezdim ve gerçekten o kötü şakayı öğretmenlerin birine yapardım.Neden yapmayayım ki ulen!?Ne kaybederim.En azından göçüp gideceğim şu dünyadan içimdeki ukteleri atıp gözümün açık gitmemesini sağlardım.Eee tabi sınırsızca eğlence bu gibi durumlarda her zaman ilk akla gelen cevaptır:"ömrünün son gününde ne yapardın?"E tabikide sınırsız eğlencedir.Çoğuna göre bu diskoya gitmek falandır ama sınırsız eğlence bu değildir ki...
Sınırsız eğlence yapmak istediğin ama bi şekilde bi'şeylerin buna engel olduğu için yapamadığın şeyleri yapabilmektir.Kimine göre kocasına:"seni aldatıyorum salak senin haberin yok hahahaha"olabilir.Kimine göre patronuna:"Patron senden nefret ediyorum pislik herif!O kel kafana şaplak atacağım şimdi!"de olabilir.Eğer bunu yapabiliyorsan zaten inanılmaz bir mutluluk seni saracaktır.Kemal Sunal'ın bir filmi vardı ismini hatırlamıyorum filmin ama Mülayim Sert ve Mülayim Ters benzeri bir durum olursa eğer vay haline çünkü sen yaptıklarından dolayı bitmişsindir birkere.İşte şimdi ölmesen bile git öl!Çünkü yaşasanda birşey farketmeyecektir.Bir diğerini daha söyleyeyim bana bu haberi veren doktoru orada sebepsiz yere döverdim.Ne bileyim nedeni bilmiyorum ama döverdim.Yapılacak bütün öküzlükleri yapardım...
Şişman bir kadın vardır ve benim arkadaşımdır ona şişman diye takılınca bozuluyordur.Onu o gün pişman ederdim.Yada bir bakkala çırılçıplak girerdim dayağı bu sefer ben yerdim ama bunu yapardım.Nasıl olsa öleceğim!!!Değil mi?Bunları yazarkende düşündüm ki aslında öleceğin günü bilmek sıkıntılarla beraberde eğlenceyi de getiryor...

29 Haziran 2009 Pazartesi

İlginç Bir Özellik

Hepimiz biliriz ki Türk erkekleri dünyada yere tüküren,ağaç veya duvar köşelerine çekinmeden pervazısca tuvalet ihtiyacını gideren tek zümredir.Bu çocukluktan gelen bir alışkanalıktır ve daha sonra istem dışı olarak yada isteyerek kendini geliştirir bu konuda.Çocukken belediyenin çocuk bahçelerinde anne gözetiminde oyunlar oynardık ve mutlaka çişimiz gelirdi bu oyun sürecinde ve cırtlak bir sesle:"Annneeee çişimmm vağğğ"diye anneyi bu durumdan haberdar ederiz.Annede bizim oyun arkadaşımız olan sercanların,serkanların,ahmetlerin yada mehmetlerin annesi olan Saçmanaz hanımla muhabbete dalmıştır ki hiçbir kuvvet anneyi o hararetli dedikodu muhabbetinden koparamaz direk şu yanıt verilir anne tarafından:"oğlun şu ağacın altına tutturuver bi'şey olmaz"çocuk şimdilik utangaçtır ama tabiki bu olayın birkaç defa daha tekrarlanması sonuca çiş geldiğinde anneyede sormadan direk ağacın altında işini bitirecektir.Çocuk şöyle der:"yaaaa anne arkadaşlarım bakıyoooo"Bu durumlarda anneler nedense hiç vazgeçmeden direk şu cevabı verirler fütursuzca:"olsun oğlum bi'şey olmaz ahmette de var sende olandan bi'şey olmaz"Bu cevap üzerine çocuk kendisinden olanın ahmette de olması neden çişini ağacın altına yapması konusunda onu rahatlatacağını anlamış değilken dudak bükerek işini bitirir.Bu daha sonra alışkanlık haline gelir çünkü ağacın altına birikmiş boş sigara paketini veya cips poşetlerini çişle avlayabilmek çocuk için inanılmaz bir zevktir.Daha sonra onlu yaşlardayken tuvalet bile unutulur sokakta oynanan futbol maçı yarıda kesilmeden bahçe duvarları tuvalet rolünü seve seve üstlenir.Hatta bir zamandan sonra çocuklar ustalaşmışlardır ve:"bak ben en uzağa çıkarıyorum sen yapabiliyonmuuu?!"diyerek duvarı kirletmekte sakınca görmeden bu konuda arkadaşıyla yarışır.(ve bu yüzdendir ki halk arasında"sidik yarıştırma"deyimi oluştu)Çocuk daha sonra büyür yetişkin bir adam olunca artık yerlere klas tükürüşler yapar.Nasıl desem böyle "lop"diye tek parça halinde hiç parçalamadan o tükürük kütlesini yerle buluşturur klas bir şekilde ve bununlada gurur duyar salakça bir nedenle("vay bak ben hiç dağıtmadan tükürdüm var mı enim gibisi? diye).Böylece arada sırada sokaklarda gördüğümüz ve tiksindiğimiz tükürüklerin sahibini merak etmeden kafamızı çeviririz.

28 Haziran 2009 Pazar

Öp sana oğlum teyzenin elini!!!

Onlar değerli insanlar anneler.Onlar misafirlerine sonsuz hürmet gösterme çabasından asla vazgeçmeyen muhterem insanlar anneler.Sonsuz hürmet gösterme çabası dedim bu yazımda buna değineceğim.Malumunuz hepimiz çocuk olduk.Yeri geldi misafirliğe gittiğimizde sofra kuruldu ve yıllardır nedeni anlamış değiliz ilk oturan her zaman en büyüğün olması gerekir.Fakat her zaman biz çocuklar olarak sofraya ilk bizlerin oturma savaşından yıllardır vazgeçmedik.Bu yolda çok azarlar işittik,utandırıldık,aşağılandık annemizin "terbiyesiz"çığlıklarını her zaman sağ kulağımızdan alıp diğerinden geri teptik.Önemsemedik.Ev sahibinin yaşıtımız olan çocuklarıyla keyifli,hararetli oyunundan vazgeçmeyip çişimizi altımıza yapmayı tercih ettik.Biz çişimizi yapmaya devam ederken annemizin ellerinde belden aşağımız çıplak şekilde tuvalete yetiştirilmeye çalıştık.Tabi tuvalet sonrasında asla annenin şevkatli ellerinden tokat yemeyi ihmal etmedik.Yeri geldi ev sahibi biz olduk.Misafir teyzenin elini öpmek için odadan içeri girmesini bekleriz.Ama annenin ev sahibi refleksleri uslu durmaz ve annemizin ağzından duymak istediğimiz en son cümle gelir ardından:"Oğlum öp sana Naciye Teyzenin elini!"Bizde mahçup durumda anneye karşılık vermeyi unutmayız:"Tamam anne öpicem zatennn."Nedense bu tür durumlarda Naciye Teyzeler ellerinin öpülmesini yeterli bulmaz illaki ıslata ıslata "cap cup copur capır"sesleriyle yanaklarımızı dudaklarından içeri vakumlarlar.Hemen odayı terketip yanakları tiksintiyle silmek tek çözüm yoludur bu durumun.Ama bu durumdan muzdarip çocuklar olarak bizler yetişkin bir insan olduktan sonra bu anneden kalıtsal olarak bize de geçen bu refleksleri miras biçiminde devam ettiririz.Tabiki Türk toplumunu Türk toplumu yapan bu sonsuz hürmet anlayışıdır.Her ne kadar çocuklarımız isyan etsede...Her şeye rağmen misafirimizin ellerini öpmek için odadan içeri girmesi beklemiyoruz...

27 Haziran 2009 Cumartesi

Aqlını Bhasından Ayrma Turk Genchı!

Eyy dejenerasyona uğramış yeni jenerasyon üyeleri!Halkımızın tek umudu genç beyinler...Atatürk dünyanın en güzel dili olan Türkçeyi bize onu en iyi şekilde kullanmamız için bıraktı.Fakat gördüğüm odur ki artık dilimize "q-x"gibi yabancı harflerde bulaşmış ki;artık"yhoq,ok,qeldim"daha bir sürü örneği olan saçma sapan uydurma kelime bozuntuları güzelim Türkçeyi kemirmekte.Henüz ana dilini bile doğru düzgün konuşamayan genç nesil Türkiye Cumhuriyeti'nin geleceği için teminat olamaz.Aklımızı başımızdan ayırmamak dileğiyle bir daha bu tür yazı yazdırmamak üzere...